Sönmezler Fırın
Sönmezler Fırın
Hakan Eroğlu
Köşe Yazarı
Hakan Eroğlu
 

Hakan Eroğlu'nun Kaleminden Küresel Isınma, İklim Değişikliği ve Suyun Geleceği

Son zamanlarda ülkemizde de fazlasıyla şahit olmaya başladığımız, beklemediğimiz anlarda meydana gelen doğa olayları yaşanıyor. Tahammül derecesini aşan sıcaklıklar, barajların, göllerin kuruması, baharı görmeden yazın gelmesi, bitkilerin erken çiçek açması, şiddetli fırtınalar, aşırı yağışlar, seller, orman yangınları aslında bize bir şeylerin ters gittiğini işaret ediyor. Peki neler oluyor? Bilindiği üzere, Güneş tüm yaşamın ısı ve ışık kaynağıdır. Güneşten gelen ışınlarla dünyamız ısınır. Dünyamızı saran hava tabakası atmosfer, çeşitli gazlardan oluşmaktadır. Atmosferdeki CO2, CH4, N2O, O3, CFC (kloroflorokarbon) gibi gazlar ki bunlara sera gazı da diyebiliriz, güneşten yeryüzüne gelen ısının bir kısmını tutarak yeryüzünün belirli sıcaklık derecesinde kalmasını sağlar. Eğer sera gazları olmasaydı dünyamız buzlarla kaplı bir çöl olurdu. Sera gazları dünyadaki ısının uzaya kaçmasını engelleyerek dünyamızı yaşanabilir hale getirmektedir. Bu ısı tutma olayına sera etkisi denir. Peki sera dediğimiz şey nedir? Seralar, insanların tarımsal faaliyetleri için kullandığı camdan ya da naylondan duvarları ve tavanları olan yapılardır. Seraların içi kışın bile sıcaktır. Çünkü güneş ışınları içerisindeki bitkileri ve havayı ısıtırken ısı içeride cam sayesinde muhafaza edilir ve dışarı çıkamaz. Böylelikle gün içerisinde, güneş ışığı aldığı saatlerde gittikçe ısınan seralar, geceleri de sıcak kalabilmektedir. Atmosferde sera gazları bulunmasaydı yeryüzü sıcaklığı ortalamasının günümüze göre yaklaşık 30-35 °C daha soğuk olacağı tahmin edilmektedir. Küresel ısınma Dünyanın bir bölgesinde aşırı denebilecek sıcakların başlamasıyla orman yangınlarının çoğalması, çölleşmenin artması, hatta insan yaşamını bile tehlikeye sokacak düzeye ulaşması, diğer yandan aynı anda yeryüzünün bir başka bölgesinde aşırı yağışların etkisiyle her tarafın sularla kaplanması, sel felaketlerinin görülmesi, erozyon gibi doğal afetlerin yaşanması olayıdır. Küresel ısınma iklim değişikliğini tetikleyen en önemli etkidir. Bunun sonucunda gerçekleşebilecek olaylar düşündüğümüzden de ciddi sorunlara neden olabilecektir. Mesela küresel ısınma kutuplarda birikmiş olan buzulların giderek erimesine neden olacağı için, denizlerin seviyelerinde buzulların erimesi oranında yükselme görüleceğinden bazı ülkelerin topraklarının deniz sularıyla kaplanacağı, ayrıca kıyıya yakın temiz su kaynaklarının denizle birleşmesine neden olacağı, dolayısıyla tuz oranının artacağı ve toprakların giderek verimsizleşerek gıda üretiminin azalacağı ve bunun sonucunda, dünyada besin sıkıntısı, yine özelliklede su sıkıntısının ortaya çıkacağı öngörülmektedir. İklim koşulları değiştikçe tüm canlılarının yaşamı bundan fazlasıyla etkilenecektir. Soğuk bir iklim kuşağında bulunan ülkelerde görülen ısınma, sivrisinek, fare gibi bir takım hastalıklara sebep olabilecek canlıların, kendilerine farklı yaşam alanları aramasına  sebep olacak, bunun doğal sonucu olarak hastalıkların farklı bölgelere taşınması söz konusu durumu gelişecektir. Hastalık yapabilme potansiyeline sahip canlıların ısınma sebebiyle farklı bölgelere kayması o bölgelerde bu tarz hastalıklara bağışıklığı olmayan toplumlar üzerinde daha ciddi hastalıkların, hatta salgınların ortaya çıkmasına sebep olabileceği ayrıca bazı bölgelerde kurak dönemlerin ardından gelen aşırı yağışların virüs mutasyonlarını hızlandıracağı, sadece sıtma değil, bugün ülkemizinde bulunduğu kuzey yarım kürede az rastlanan bazı hastalıkların maalesef daha fazla görülebileceği  öngörülmektedir.             Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin yol açabileceği en büyük sorunlardan biri de  yaşanılacak su sıkıntısıdır. Yapılan araştırmalara göre bir ülkede yıllık kişi başına düşen su miktarı 1700 m3’ ün altında ise o ülkede su sıkıntısı var demektir. 1000 m3’ün altında ise bu insan sağlığını, ekonomik kalkınmayı ve refahı “olumsuz” etkileyen bir durum, kişi başına yıllık 500 m3’ün altına düşen kullanılabilir su miktarı ise hayat için “birinci dereceden bir tehdit olarak değerlendirilmektedir. DSİ verilerine göre 2020 yılında ülkemizde bu oran 1346 m3 seviyesindedir. Buradan hareketle Türkiye su yönünden risk grubundaki ülkeler arasında yer almaktadır diyebiliriz. Hatta 2040 yıllarında ülkemiz nüfusunun 100 milyon civarında olabileceği öngörüsü ve maalesef küresel ısınmayla birlikte bu oranın 1000 m3 altına düşebileceği ve bununla birlikte su fakiri bir ülke durumuna düşebileceğimiz ihtimaller arasındadır. Türkiye’nin su politikası, daha çok enerjide dışa bağımlılığı azaltmak, gıda güvenliğini sağlamak, tarımsal üretimi artırmak, ihtiyaç duyulan her alanda su talebini karşılamak gibi başlıklar altında şekillenmektedir. Doğrudan doğruya insan hayatını ilgilendiren ve alternatifi olmayan bir kaynak olan su; uluslararası arenada her türlü çatışmanın nesnesi haline gelmeye başlama noktasındadır. Görülen o ki, dünyada süper güç olma mücadelesi verilen; enerjiye hakim olma politikasının getirdiği savaş, maalesef ki yerini, hayati ve yeri dolmayan bir kaynak olan su savaşlarına doğru sürüklemektedir.      Sonuç itibarıyla küresel ısınmanın artmasına bağlı olarak meydana gelecek tüm felaketleri şimdiden tam olarak kestirmek ve açıklamak mümkün değildir. Ancak küresel ısınmayı önlemek için tüm dünya ülkeleri neler yapılması gerekiyorsa hiç zaman kaybetmeden başlamalıdırlar. Dünyamızı yaşanmaz hale getiren maalesef bizler olduğumuzu düşünürsek, küresel ısınmanın etkilerini birazda olsa azaltabilmek için en büyük iş yine bizlere düşmektedir. Suyun tasarruflu bir şekilde kullanılması önem arz etmektedir. Tüketim toplumu yerine, bilinçli tüketici toplumu olmalıyız. Ağaçları kesenlere gerekli yaptırımları uygulamak, ormansızlaşmayı tersine çevirmek, orman yangınlarının önüne geçmek için her türlü önlemi almak iklim değişikliğiyle mücadelede büyük önem taşımaktadır. Herkesin bireysel araç kullanması yerine otobüs veya tren gibi toplu taşımayı tercih etmesi sebep olduğumuz karbon salınımını azaltacaktır. Evlerimizde tasarruflu ampul kullanmak, evimizin ısı yalıtımını güçlendirmek, mümkünse fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerji kaynağı kullanmak da karbon ayak izini azaltmakta etkili olacaktır. Daha yaşanılası bir dünya için yapabileceğimiz küçük değişiklikler gelecek kuşakların daha güzel bir ortamda yaşamlarını sürdürmesini sağlayacaktır.
Ekleme Tarihi: 13 Temmuz 2023 - Perşembe

Hakan Eroğlu'nun Kaleminden Küresel Isınma, İklim Değişikliği ve Suyun Geleceği

Son zamanlarda ülkemizde de fazlasıyla şahit olmaya başladığımız, beklemediğimiz anlarda meydana gelen doğa olayları yaşanıyor. Tahammül derecesini aşan sıcaklıklar, barajların, göllerin kuruması, baharı görmeden yazın gelmesi, bitkilerin erken çiçek açması, şiddetli fırtınalar, aşırı yağışlar, seller, orman yangınları aslında bize bir şeylerin ters gittiğini işaret ediyor. Peki neler oluyor? Bilindiği üzere, Güneş tüm yaşamın ısı ve ışık kaynağıdır. Güneşten gelen ışınlarla dünyamız ısınır. Dünyamızı saran hava tabakası atmosfer, çeşitli gazlardan oluşmaktadır. Atmosferdeki CO2, CH4, N2O, O3, CFC (kloroflorokarbon) gibi gazlar ki bunlara sera gazı da diyebiliriz, güneşten yeryüzüne gelen ısının bir kısmını tutarak yeryüzünün belirli sıcaklık derecesinde kalmasını sağlar. Eğer sera gazları olmasaydı dünyamız buzlarla kaplı bir çöl olurdu. Sera gazları dünyadaki ısının uzaya kaçmasını engelleyerek dünyamızı yaşanabilir hale getirmektedir. Bu ısı tutma olayına sera etkisi denir. Peki sera dediğimiz şey nedir? Seralar, insanların tarımsal faaliyetleri için kullandığı camdan ya da naylondan duvarları ve tavanları olan yapılardır. Seraların içi kışın bile sıcaktır. Çünkü güneş ışınları içerisindeki bitkileri ve havayı ısıtırken ısı içeride cam sayesinde muhafaza edilir ve dışarı çıkamaz. Böylelikle gün içerisinde, güneş ışığı aldığı saatlerde gittikçe ısınan seralar, geceleri de sıcak kalabilmektedir. Atmosferde sera gazları bulunmasaydı yeryüzü sıcaklığı ortalamasının günümüze göre yaklaşık 30-35 °C daha soğuk olacağı tahmin edilmektedir.

Küresel ısınma Dünyanın bir bölgesinde aşırı denebilecek sıcakların başlamasıyla orman yangınlarının çoğalması, çölleşmenin artması, hatta insan yaşamını bile tehlikeye sokacak düzeye ulaşması, diğer yandan aynı anda yeryüzünün bir başka bölgesinde aşırı yağışların etkisiyle her tarafın sularla kaplanması, sel felaketlerinin görülmesi, erozyon gibi doğal afetlerin yaşanması olayıdır. Küresel ısınma iklim değişikliğini tetikleyen en önemli etkidir. Bunun sonucunda gerçekleşebilecek olaylar düşündüğümüzden de ciddi sorunlara neden olabilecektir.

Mesela küresel ısınma kutuplarda birikmiş olan buzulların giderek erimesine neden olacağı için, denizlerin seviyelerinde buzulların erimesi oranında yükselme görüleceğinden bazı ülkelerin topraklarının deniz sularıyla kaplanacağı, ayrıca kıyıya yakın temiz su kaynaklarının denizle birleşmesine neden olacağı, dolayısıyla tuz oranının artacağı ve toprakların giderek verimsizleşerek gıda üretiminin azalacağı ve bunun sonucunda, dünyada besin sıkıntısı, yine özelliklede su sıkıntısının ortaya çıkacağı öngörülmektedir. İklim koşulları değiştikçe tüm canlılarının yaşamı bundan fazlasıyla etkilenecektir. Soğuk bir iklim kuşağında bulunan ülkelerde görülen ısınma, sivrisinek, fare gibi bir takım hastalıklara sebep olabilecek canlıların, kendilerine farklı yaşam alanları aramasına  sebep olacak, bunun doğal sonucu olarak hastalıkların farklı bölgelere taşınması söz konusu durumu gelişecektir. Hastalık yapabilme potansiyeline sahip canlıların ısınma sebebiyle farklı bölgelere kayması o bölgelerde bu tarz hastalıklara bağışıklığı olmayan toplumlar üzerinde daha ciddi hastalıkların, hatta salgınların ortaya çıkmasına sebep olabileceği ayrıca bazı bölgelerde kurak dönemlerin ardından gelen aşırı yağışların virüs mutasyonlarını hızlandıracağı, sadece sıtma değil, bugün ülkemizinde bulunduğu kuzey yarım kürede az rastlanan bazı hastalıkların maalesef daha fazla görülebileceği  öngörülmektedir.

            Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin yol açabileceği en büyük sorunlardan biri de  yaşanılacak su sıkıntısıdır. Yapılan araştırmalara göre bir ülkede yıllık kişi başına düşen su miktarı 1700 m3’ ün altında ise o ülkede su sıkıntısı var demektir. 1000 m3’ün altında ise bu insan sağlığını, ekonomik kalkınmayı ve refahı “olumsuz” etkileyen bir durum, kişi başına yıllık 500 m3’ün altına düşen kullanılabilir su miktarı ise hayat için “birinci dereceden bir tehdit olarak değerlendirilmektedir. DSİ verilerine göre 2020 yılında ülkemizde bu oran 1346 m3 seviyesindedir. Buradan hareketle Türkiye su yönünden risk grubundaki ülkeler arasında yer almaktadır diyebiliriz. Hatta 2040 yıllarında ülkemiz nüfusunun 100 milyon civarında olabileceği öngörüsü ve maalesef küresel ısınmayla birlikte bu oranın 1000 m3 altına düşebileceği ve bununla birlikte su fakiri bir ülke durumuna düşebileceğimiz ihtimaller arasındadır. Türkiye’nin su politikası, daha çok enerjide dışa bağımlılığı azaltmak, gıda güvenliğini sağlamak, tarımsal üretimi artırmak, ihtiyaç duyulan her alanda su talebini karşılamak gibi başlıklar altında şekillenmektedir. Doğrudan doğruya insan hayatını ilgilendiren ve alternatifi olmayan bir kaynak olan su; uluslararası arenada her türlü çatışmanın nesnesi haline gelmeye başlama noktasındadır. Görülen o ki, dünyada süper güç olma mücadelesi verilen; enerjiye hakim olma politikasının getirdiği savaş, maalesef ki yerini, hayati ve yeri dolmayan bir kaynak olan su savaşlarına doğru sürüklemektedir.

     Sonuç itibarıyla küresel ısınmanın artmasına bağlı olarak meydana gelecek tüm felaketleri şimdiden tam olarak kestirmek ve açıklamak mümkün değildir. Ancak küresel ısınmayı önlemek için tüm dünya ülkeleri neler yapılması gerekiyorsa hiç zaman kaybetmeden başlamalıdırlar. Dünyamızı yaşanmaz hale getiren maalesef bizler olduğumuzu düşünürsek, küresel ısınmanın etkilerini birazda olsa azaltabilmek için en büyük iş yine bizlere düşmektedir. Suyun tasarruflu bir şekilde kullanılması önem arz etmektedir. Tüketim toplumu yerine, bilinçli tüketici toplumu olmalıyız. Ağaçları kesenlere gerekli yaptırımları uygulamak, ormansızlaşmayı tersine çevirmek, orman yangınlarının önüne geçmek için her türlü önlemi almak iklim değişikliğiyle mücadelede büyük önem taşımaktadır. Herkesin bireysel araç kullanması yerine otobüs veya tren gibi toplu taşımayı tercih etmesi sebep olduğumuz karbon salınımını azaltacaktır. Evlerimizde tasarruflu ampul kullanmak, evimizin ısı yalıtımını güçlendirmek, mümkünse fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerji kaynağı kullanmak da karbon ayak izini azaltmakta etkili olacaktır. Daha yaşanılası bir dünya için yapabileceğimiz küçük değişiklikler gelecek kuşakların daha güzel bir ortamda yaşamlarını sürdürmesini sağlayacaktır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bafrahaberi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.